Aslında
diğer yazılarımda da dediğim gibi ada,
büyük bir ada ve adayı tam anlamıyla gezebilmek için en azından 5 gece 6
gün gibi bir zaman ayırmanız gerekiyor. Bizimde 6 günümüz olduğu için 2
gecemizi Palermo’ya ayırabildik.
Sicilya
dediğimizde tabii ki aklımıza Mafya geliyor ve bu Palermo da daha da kendini
hissettiriyor. Belki de Baba filminden dolayı böyle hissetmiş olabilirim. Ama
gotik eserlerin çokluğu, şehre ilk geldiğimiz saat geç olduğundan şehrin bir
tık karanlık oluşu da beni etkilemiş olabilir. Zaten ikinci gidişimde bu kadar
dramatik değildi şehir.
Palermo
da havalimanının ve bazı ana yolların mafya topraklarına denk gelmesinden dolayı,
yollar ve havalimanının yeri değiştirilerek alakasız ve zor yerlere yapılmış.
Yani ister hissedilsin ister hissedilmesin bir gerçek de var.
Aslına
bakarsanız yukarda yazdıklarım bizim ülkemiz içinde çok acayip olmayan işler
değil maalesef…
2800
Yıllık kökleri olan şehir kurucularından bu yana farklı medeniyetlere ev
sahipliği yapmış. Nüfusun yaş ortalaması diğer bölgelere göre daha genç bunda
da adanın en büyük üniversitesinin burada olması sebepmiş…
Palermo’da Şehir İçi Ulaşım nasıl ?
Şehirleri
gezmenin en güzel yolunun yürümek olduğunu düşündüğüm için kalacağınız oteli
şehir merkezinin yakınından tutma taraftarıyım.
Ama
yine de uzak bir bölge seçilmiş ise, burada Metro ağı daha bu yılın başlarında
tamamlanabilmiş ve gittiği güzergahlar tarihi bölgelerin yakınlarıdan geçmiyor.
Bu yüzden şehir içinde otobüs daha iyi bir seçenek halini alıyor ama 3-4 kişilik
bir grupsanız Taksi da olabilir.
Biz
ilk gittiğimizde şehir içi turistik hip hop trenini kullandık çok da hoşumuza
gitti. Kısa bir zamanda tüm görülebilecek yerleri az çok görme imkanımız oldu.
Palermo’ya nasıl Gidilir?
Palermo’ya
Türkiyeden direk olararak uçuş yok ama Roma ve Milano üzerinden aktarmalı
olarak ya da bizim gibi THY ile Catania uçup, oradan kiralayacağınız araba ile
ya da şehirlerarası ulaşım yapan otobüs ve Tren seçeneklerinden birini
kullanarak aşağı yukarı 2-3 saatte Palermo’ya ulaşabilirsiniz.
Uygun
bilet bulabilirseniz yakın olan Malta adasından da geçiş yapabilirsiniz.
Palermo’ya ne Zaman gidilir ?
Sicilya
Akdeniz iklimine sahip olduğu için her mevsim buraya ziyaret yapılabilir ama
daha önce de dediğim gibi Deniz-Güneş yapmak isteyenler için Haziran ortası
Temmuz ve Ağustos ayları daha doğru bir tercih ama daha az turist ve kalabalık
isteyenler için ise bahar ayları tercih sebebi olur.
Palermo’da nerde kalınır ?
Şehrin
tarihi mekanları birbirinden çok uzak alanlarda olmadığı için merkezi bir
yerinde kalırsanız yürüyerek bile şehri tanıma imkanınız olur.
Ama
şehirde her bütçeye uygun büyüklükte ve farklılıkta konaklama yerleri mevcut. Biz
küçük bir grup olduğumuz için 1500 yıllık bir konağın restorasyona uğrayıp
B&B halini almış olan Porta Di Castro’yu tercih ettik.
Otelin lobisi |
Palermo da gezilecek yerler ?
Palermo katedrali:
Palermo
da kaldığımız otelin bir arka sokağında bulunan devasa katedrali ilk gece
gördük ve bizi dışından bile etkiledi hele bir zamanlar Camii olarak
kullanıldığını da bildiğimiz için ertesi gün içini mutlaka görmek istedik.
Sabah
ilk işimiz katedrale gitmek oldu. 1185 yılında Mill Parker tarafından
tasarlanmış olan yapı 12.yüzyılda Katedral halini almış. İçerisinde Sicilya
krallarının mezarları da bulunan yapının üst bölümüne çıkmak için ekstra bir
ücret ödemeniz gerekiyor, değer mi? Biz çıktık tüm şehrin manzarasına baktık
gelmişken görmeden dönmeyelim dedik.
Quattro Canti Meydanı:
Katedralden
dümdüz aşağı doğru devam ettiğiniz zaman yolunuz burayla kesişecek. Yani Corso
Vittorio Emmanuele caddesi ile Vi Maqueda caddelerinin kesiştiği yerdir. Turistlerin
uğrak yeri olan meydan tarihi yapıtların çok ve güzel olmasından dolayı göz
kamaştırıyor. Meydanın isminden de anlaşılacağı gibi dört köşesinde 1608-1620
yıllarında inşa edilmiş binalar var bunların hepsinde de çeşmeler var.
Fontana Pretoria:
Quattro
meydanına gelince sağ tarafa doğru devam ederseniz bu güzel çeşmeyi
göreceksiniz.
Çeşmenin
çevresinde çıplak kadın heykellerinden değişik mitolojik canavarlara, erkek
figürlerinden, şehri simgeleyen canavarların heykellerine kadar çok ve farklı
heykeller bulunur. Çeşme çevresinde bulunan çıplak kadın heykellerinden dolayı
Utanç çeşmesi olarak adlanmış. 3
kademeden oluşan havuzu ile 1555 yılında yapılan çeşme görülmeye değer
listenizde yer alacaktır.
Fontana Pretoria |
Yorulanlar
için önünde oturup soluklanmak keyifli.
Catacombe dei Cappucini :
Gitmeden
önce burasının bir mumya mezarlığı olduğunu okuyunca gidilecekler listesine
eklemiştim. Biz Utanç çeşmesini gördükten sonra yürüyerek bu müzeye geldik
çeşmenin oradan yürüyerek yarım saat gibi bir zaman sürüyor yol dümdüz olduğu
için yürüyerek bile gelmek kolay oldu.
Müzenin
yanında kilise var ve biz geldiğimizde bir İtalyan düğününe denk geldik o da
günün sürprizi oldu.
Gelelim
müzeye, anlamı tabii ki Ölüler evi. Bu müze dünyanın en korkunç 7. müzesi
olarak sıralamaya girmiş. Biz hiç korkamadık ama şaşırdık tabii ki. İnsan
alışkın değil ki her gün mumya görmeye.
1600
yüzyılın başında önce din adamlarına saygılarını belirtmek için yapılan
mumyalama işlemi daha sonra soylulardan ve zenginlerden çok istek gelmesiyle
mezarlık haline gelmiş. Eskiden bazı zengin ve soyluların kıyafetleri her sene
yenileniyormuş ama bu işlem artık kalkmış.
2000
tane mumyanın sergilendiği müzede mezarlık kısmı ile birlikte 8000 tane mumya
varmış.
En
son mumya ise 1920 yılında ölen 3 yaşında bir kız çocuğunun mumyası. Zaten onu
ayrı bir camlı bir bölümde sergiliyorlar.
Porto Nuova:
Norman
sarayının hemen yanında yer alan kapı yaklaşık olarak 43 metre boyunda
yüzyıllar içerisinde çok defa tadilat görmüş olsa da hala ihtişamından hiçbir
şey kaybetmemiş. Mutluluk kapısı anlamına gelen kapının tarihi 1583 yılına
kadar uzanıyor.
Porto Nuova |
Charles
V’in Türkler üzerindeki zaferini anlatıyormuş. Zaten üzerindeki heykellere
dikkat edrseniz bıyıklı Osmanlı adamları gibiler.
Kapı
tarihi şehrin iç kısımlarına ve en merkezi caddesine açılıyor, Kapının sağında
da Villa Bonanno parkı mevcut.
Teatro Massimo:
Baba
filmini seyretmeyenimiz yok gibidir herhalde. Ve kızının merdivenlerde
vurulmasını da hatırlarsınız, İşte o merdivenler bu ünlü tiyatronun
merdivenleridir. Tabii tiyatroyu sadece filimle özdeşleştirip haksızlık
etmeyelim.
Teatro Massimo |
1874
yılında Gian Battista Basile isimli mimar tarafından yapılan Opera ve tiyatro
binası eşsiz akustik özelliği ve mimarisi ile Avrupa’nın sayılı tiyatroları
arasında yer alıyor.
Her
mevsim kalabalık olan bu tiyatroyu gezebilmek için bilet alıp sıranızın
gelmesini bekliyorsunuz. İçeriyi ister turlara katılıp isterseniz kendiniz
gezebilirsiniz.
Odaları
gezerken göreceksiniz ki bir odada yapılan akustik çok şaşırtıcı. Odanın
ortasına gelip konuştuğunuz zaman sesiniz mikrofondan yayılıyormuş gibi tüm
odaya doluyor ve inanılmaz tok bir ses çıkıyor.
1350
kişi kapasitesi olan tiyatroya biz gittiğimizde ilkokul öğrencilerini
getirmişlerdi. Yani ağaç yaşken eğilir durumu.
Polietema Garibaldi Teatro:
Tiyatrolardan
devam edecek olursak bu tiyatroyu da atlamamak lazım, Piazza Ruggero Settimo
meydanına gittiğinizde sizi üzerinde bulunan şahane at heykelleri ile
karşılayacak olan yapı kendimi Venedik de hissetmeme sebep oldu.
Polietema Garabaldi Teatro |
Diğer
tiyatro gibi buranında şahane bir akustiği olduğunu okusam da biz içini
görmedik.
Tiyatronun
içinde bulunduğu meydan lüks alış veriş mağazaları ve şık kafelerle dolu, içeri
girmeseniz bile karşısında bir kahve içerek meydanın havasını soluyabilirsiniz.
Mercato Vucciria:
Benim
gibi market Pazar dolaşmayı sevenlerdenseniz buraya da uğrayabilirsiniz. Birçok
şehirde bulunan marketlerden farklı değil yerli halkın ve gelen turistlerin
günlük yiyecek içecek ihtiyacını karşılayan tipik market. Bana sadece Kuzey
Afrika – Arap yoğunluğu bulunan bir konumda olduğu için biraz daha cazip
gidince de tedirgin edici geldi.
Zamanı
daha fazla olanlar için gezilebilecekler listesine eklenecek yerleri yazmak
gerekirse: Cuba Palermo, Zisa, Foro Umberto I and Botanic garden, Palatine
Şapali, Palazzo die Normandi, Ayrıca Şehrin içinde yer alan Biblioteca
Regionale Üniversitesi kütüphanesi de bahçesi ile görülmeye değer.
Palermo da nerde yenir:
Palermoya
ilk gece Cefalu üzerinden geldiğimiz için geç vardığımızı söylemiştim ve Cefalu
da öyle güzel yemiştik ki kimsenin karnı acıkmamıştı. Ama Bavulları otele
bırakıp kendimizi dışarıya attığımızda ilk karşımıza çıkan dondurmacıdan
dondurma alarak şehri dolaşmaya başladık.
Rahatlıkla
söyleyebilirim her yerin dondurması süper gözünüzün gördüğünden alabilirisiniz.
Carlo V: Otele yerleşme sırasında
işletmeci bize Katedralle çok yakın bir mesafede yer alan küçük meydandaki bu
işletmeyi akşam yemeği için önerdi, iki gidişimde de burada yemek yedik
gerçekten çok kaliteli ve lezzetli idi.
İlk
gittiğimizde yemekten sonra marsala içkisi ikram ettiler. Aile işletmesi olan
mekanın iç dekorasyonu da çok güzel.
Bisso Bistrot:
Buluncaya
kadar akla karayı seçsek de sonunda bulabildiğimiz saklı restoran. Böyle
söylememim sebebi Eski Dante kitapevinde olmasından dolayı, önünden 2 defa
geçmemize rağmen dışarıdan restorandan çok kitapevine benzediği için bulamadık siz
de giderseniz dikkatli olun.
Lezzetleri
süper, biz 6 kişilik bir grup olduğumuz için neredeyse menüdeki her şeyden sipariş
verdik ve hepsinden memnun kaldık tabii ki porto şarabıyla birlikte. Üstelik
çok merkezde olmasına rağmen çok uygun fiyatlı bir mekan.
Katedralden
dümdüz ilerleyip Quattro Canti ye varınca sol tarafınızda kalacak.
Diğer
sayabileceğim restoranlar ise Panificio Graziano, Frida pizzeria, Osteria
Mercede.
Taş
fırından çıkmış kenarları hafif yanmış miss gibi kokan pizza seviyorsanız doğru
adres burası. Unutmamanız gereken burada da siesta olduğu için geç servis
vermeye başlıyorlar. Saat 19:30 gibi açılan mekan her daim kalabalık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder